29 Ocak 2014 Çarşamba

BAHÇELİEVLERİN ESKİ SİNEMALARI - Yavuz İşcen

Bahçelievler’in Eski Sinemaları

Kent ve insan ilişkisi bir lades oyunu gibidir.
Unuttuğunuz anda kaybedersiniz

Babamın görevi nedeniyle bulunduğumuz Ege Bölgesi’ndeki küçük kasabadan, 1965 yılında Ankara’ya taşındığımızda aradığım ilk şey sinema olmuştu. Geldiğimiz küçük kasabada iki tane yazlık, bir tane de kışlık olmak üzere üç tane sinema vardı. Yaz aylarında neredeyse her gece yazlık sinemaya, kış aylarında ise her film değişiminde kapalı sinemaya giderdik. 1966 yılı başında Bahçelievler’e taşındığımızda semtte iki sinema bulunuyordu. Bunlar, birbirine 50 metre kadar uzaklıkta yer alan Zevkli Sinema ve Renkli Sinema adları ile bilinen sinemalardı. Üçüncü sinema olarak Gümüş Sineması’ndan bahsedenler olmakla birlikte ben hatırlamıyorum. Daha sonra, oturduğumuz evin 50 metre kadar ilerisine 1969 yılında Türkiye’nin en büyük sineması olarak bilinen Arı Sineması açıldı. Uzun yıllar Arı Sineması’na gelen hiçbir filmi kaçırmadığımı hatırlıyorum. 1971 yılında açılan Bahçelievler Dedeman Sineması ile birlikte oturduğumuz semtte gidebileceğimiz bir sinema daha olmuştu. Bu makalenin konusunu, yukarıda adları geçen Bahçelievler’in eski sinemaları oluşturmaktadır. Eski sinemaları diyorum, çünkü bu sinemaların hiç biri günümüze ulaşmayı başaramadı.

Gümüş Sineması

1950’li yıllarda Bahçelievler 7. Cadde üzerinde, Gümüş Sineması adıyla bilinen ve teras katında hizmet veren bir açık hava sineması olduğunu söyleyenler var. Ben bu sinemayı hiç bilmiyorum. Bu yıllarda Bahçelievler’de oturmuş ve yaşı 60’ın üstünde olanlar daha iyi hatırlayabilirler. Sinemanın yeri 7. Cadde ile 29. Sokak’ın kesiştiği köşede, İş Bankası’nın karşı tarafındaki (batı tarafı) apartmanın teras katı olarak belirtiliyor. Eskiden bu apartmanın alt katında Yapı Kredi Bankası Bahçelievler Şubesi, Işık Kitabevi ve Gümüş Pastahanesi adları ile bilinen işyerleri yer alıyordu. Sinemanın ismi ile pastanenin isminin aynı olmasından hareketle sahiplerinin de aynı kişiler olduğunu tahmin edebiliriz. Günümüzde bu apartmanın alt katında Simit Cafe, bazı dükkanlar ve balıkçılar var. Apartmanın teras katında ise Efes birası da satan, kafe tarzında bir yer var. Gümüş Sineması’nın Bahçelievler’in ilk sinemalarından biri olduğu ve çok uzun ömürlü olmadığı tahmin ediliyor. 1973 yılında yayınlanan Ankara İl Yıllığı’nda verilen “açık hava sinemaları” listesinde adı geçmediğine göre bu tarihte kapanmış olduğu düşünülebilir.

Zevkli Sinema

Ankara’nın Bahçelievler semtindeki ilk yapılaşmalar, 1935 yılında semte adını veren Bahçelievler Yapı Kooperatifi’nin burada kurulmasıyla başlamış. Semtin adı da bu kooperatiften geliyor. Ankara kentinin 1929-1939 yılları arasında “Jansen Planı” olarak bilinen mimari plana göre yapılandırılmasına paralel olarak semtte ilk yapılaşma, 150 konutluk bir proje şeklinde kurgulanmış. Türkiye’deki ilk “bahçe şehir” uygulaması olan plana göre yapılar iki katlı, bahçeli villalar şeklinde düşünülmüş. İnşaatına 1937 yılında başlanan evler 1939 yılı başında bitirilerek teslim edilmiş. Alman mimar Hermann Jansen’in Bahçelievler Planı ve semtinin ilk kuruluş yılarındaki durumu incelendiğinde, Bahçelievler’de meydan niteliğinde açıklık bir alan öngörülmediği göze çarpmaktadır. Bu durumun istisnası sayılabilecek tek alan, sonraki yıllarda Zevkli Sinema ve Renkli Sinema’nın da yapılacağı alandır.
Bahçelievler 3. Cadde’de Bahçelievler Polis Karakolu’nun bulunduğu yere, eskiden ‘Karakol Durağı’ deniyordu. Dikimevi-Bahçelievler hattında elektrikle çalışan, ‘boynuzlu’ tabir edilen troleybüslerin durak yerlerinden biri de bu karakolun önüydü (Sonraki yıllarda polis karakolu buradan Emek Mahallesi’ne taşındı). Karakolun hemen karşı tarafında, yolu geçince Bahçelievler’in en eski sineması olan ‘Zevkli Sinema’ bulunuyordu. Zevkli Sinema’nın yanına ise o yıllarda popülerleştirilmeye çalışılan tenis sporuna bağlı olarak Tenis Kulübü binası ve tenis kortları yapılmıştı. Kulüp binası ve kortlar arasında bir iki sıra kavak ve akasya ağacı adeta bir sınır oluştururdu. Kulüpte, Fuat Ambar adlı tenis hocasının ders verdiğini, mahalle gençlerinden oluşan tenisçilerin Amerikalılarla maçlar yaptığını, tenis hocasının oğlu Beyazıt Ambar’ın babasının zoruyla tenis oynamaktan sonunda Türkiye şampiyonu olduğunu hatırlayanlar var. Tenis kulübü kapandıktan sonra binası bir süre ‘Bahçeli Gençlik’ futbol takımı lokali, daha sonrasında ise yıkılana kadar langırt salonu olarak hizmet verdi.
Zevkli Sinema açık hava sineması (yazlık sinema) olarak yapılmıştı. Aslında iklim olarak Ege, Akdeniz gibi ılıman bölgelere daha uygun olan açık hava sinemaları için Ankara iyi bir seçim sayılmazdı. Ankara’da yazlık sinemalar, yaz ayları boyunca 2 ay verimli kullanılabiliyordu. Yine de Zevkli Sinema burada uzun yıllar varlığını sürdürmeyi başardı. Zevkli Sinema’nın tam olarak hangi yıl açıldığı konusunda kesin bir bilgiye ulaşamadım. Tahminen 40’lı yıllarda açılmış olduğunu düşünüyorum. 1953 tarihli bir hava fotoğrafında Zevkli Sinema ve yanındaki tenis kortları görüldüğüne göre, en azından 50’li yılların başından itibaren var olduğu söylenebilir. Zevkli sinemanın 50 metre kadar ilerisine, karakolun arka tarafına 1957 yılında Renkli Sinema adıyla kapalı bir sinema da açıldı.
1966 yılından itibaren uzun yıllar Bahçelievler semtinde oturmuş birisi olarak, Zevkli Sinema’ya her yaz gittiğimizi söyleyebilirim. Çocukken akasya ağaçlarına çıkıp bedava seyrettiklerimizin dışında ara sıra bilet alıp girdiğimiz de olurdu. Birbirine bitiştirilmiş tahta iskemlelerinde markasız belediye gazozları içtiğimizi ve sürekli çekirdek yediğimizi hatırlıyorum. Bu sinemada ilk yıllarda siyah-beyaz, sonraki yıllarda renkli filmler gösterilmeye başlamıştı. Hatta hiç unutmam; 1970 yılı yazında Yılmaz Güney’in ‘Umut’ filmine mahalleden yaklaşık 10-12 kişilik bir grup halinde gitmiştik. Zevkli Sinema 70’li yılların sonlarına doğru kapandı. Tenis kortlarının bulunduğu yere Emekli Sandığı binası yapıldı; Zevkli Sinema’nın yerine ise Migros Alışveriş Merkezi.

Renkli Sinema

Bahçelievler 3. Cadde’de, polis karakolunun hemen arkasında ‘Renkli Sinema’ adıyla bilinen Bahçelievler’in en eski kapalı sineması vardı. Renkli Sinema 1957 yılında açılmıştı. Açıldığı yıllarda Ankara’nın en modern sinemalarından biriydi. Sinemanın sahibi olan Tarık H. Koyutürk, Bahçelievler’in Jansen Planı uyarınca yapılan iki katlı evlerinden birinde oturuyordu. Robert Koleji Mühendislik Bölümü’nden 1934 yılında mezun olmuş, yurt dışında şehircilik üzerine master yapmıştı. Yurdun birçok yerinde yaptığı projeleri bulunan Koyutürk’ün Ankara’da Çubuk Barajı’nı yaptığı bilinmektedir. 1965 yılında İstanbul vergi rekortmeni olan Koyutürk, Garanti Bankası’nın ve Türk Eğitim Vakfı’nın da kurucuları arasındaydı. Bahçelievler’deki Renkli Sinema, 1957-1966 yılları arasında yaklaşık 10 yıl boyunca Tarık H. Koyutürk’ün sahipliğinde faaliyetlerini sürdürdü. 1966 yılında yandıktan sonra tekrar onarılmadı ve bir süre sonra yıkıldı (Tarık H. Koyutürk’ün sinemanın yanmasından 30 yıl sonra, 1996 yılında vefat ettiği biliniyor). Renkli Sinema’nın yerinde günümüzde Bahçelievler Telekom binası bulunuyor.
Renkli Sinema’nın mimari projesini, İTÜ 1945 yılı mezunlarından Yüksek mimar Naki Tınay yapmıştı. 1981 yılında kaybettiğimiz Naki Tınay’ın, Mebus Evleri ve Bahçelievler’de çok sayıda iki katlı evin de mimarı olduğu bilinmektedir. Günümüzde neredeyse örneği kalmamış olan bu evlerde, salonun yan cephelerine çıkıntılı olarak yapılmış ‘çiçeklik penceresi’nin onun özgün tasarımlarından olduğunu belirtmeliyim.
1957 yılında yayınlanan ‘Hayat’ dergilerinden birinde, 1957 yılında açıldığı belirtilen Renkli Sinema’nın o yıllarda Türkiye’nin en modern sineması olduğu belirtiliyor. Dergide, stilize edilmiş iki kuğu deseninin süslediği kadife perdesinin 11 metre yüksekliğe sahip olduğu ve perdenin yapımında 300 m kadife kumaş kullanıldığı yazılmış. Buradan perdenin boyunun yaklaşık 20 m kadar olduğu hesaplanabilir. Sinemanın ses sistemi 9 hoparlörden oluşuyormuş ve 1000 voltluk kapasiteye sahipmiş. Salon ve balkon şeklinde iki katlı olan sinemanın kaç kişilik olduğu konusunda bir bilgi yok. Ancak yaz-kış sabit 20 derece sıcaklıkta film izlenebildiği belirtildiğine göre klima ya da benzeri bir sisteme sahip olduğu düşünülebilir.
Renkli Sinema’nın hemen karşısında Bahçelievler’in en eski pastanelerinden ‘Figaro Pastanesi’ bulunuyordu. Film öncesi ya da sonrasında buraya uğramak adettendi. Ankara Cumhuriyet Lisesi ilk açıldığı yıllarda, Emek Mahallesi 4. Cadde üzerinde şimdiki adı ‘Bahçelievler Nebahat Keskin İlköğretim Okulu’ olan yerde hizmet veriyordu (Lise 1966 yılında bugünkü yerine taşındı). Renkli sinemanın önemli seyirci kitlesini, sinemaya çok yakın olan Cumhuriyet Lisesi öğrencileri oluştururdu.  1966 yılında Renkli Sinema’ya birkaç kez gittiğimi hatırlıyorum. Bu sinemada bir film bir hafta oynardı ve her pazartesi film değişirdi. Eğer film iyi gişe yapmışsa ikinci hafta da gösterimde kalırdı. Renkli Sinema, 27 Eylül 1966 tarihinde sabaha karşı yandı (Söylenene göre yandığında ‘Firavunun Laneti’ adlı film gösterimdeydi). Televizyonun yaygınlaşması ve sinema döneminin kapanmaya başlamasıyla birlikte yanan bina onarılmadı ve sonrasında da yıkıldı. Renkli Sinema’yı bugün yaşı 50’nin üzerinde olan az sayıdaki Ankaralının hatırlaması gerçekten üzücü.

Arı Sineması

Bir sinemanın açıldığı günden kapandığı güne kadar bütün anlarına tanıklık etmek ve neredeyse her oynayan filmi izlemiş bulunmak herkese nasip olmaz sanırım. Hele bu sinema Türkiye’nin en büyük sineması ise bu tanıklık daha da önem kazanır. Benim avantajım, sinemaya meraklı olmanın yanı sıra Arı Sineması’nın evimin çok yakınında bulunmasından kaynaklanıyor.    
Milli Kütüphane’nin yerinin boş bir alan olduğu dönemlerde burada “petrolün saha” adıyla bilinen bir futbol sahası vardı. Sahanın bir kenarında birileri turu 25 kuruşa mobilet kiralardı. Buraya “petrolün saha” denmesinin nedeni, alanın Eskişehir yolu ile kesiştiği köşede bir benzinliğin (Petrol Ofisi) bulunmasıydı. Emekli Albay Vasfi Özfiliz’e ait bu benzinlik, Milli Kütüphane yapılırken istimlak edilerek yıkıldı. Arı Sineması’nın açılacağını ilk kez petrolün sahada mahalle maçı yaparken duymuştum. “Karşısı sinema olacakmış” deniliyordu. O günden sonra sinemanın açılacağı günü heyecanla beklemeye başladık.
1969 yılı başında açılan Arı Sineması’nın adresi eski kaynaklarda “Bahçelievler Son Durak No: 169” olarak geçiyor. Günümüzde, ‘Wilhelm Thomsen’ adı verilmiş olan cadde üzerinde, Milli Kütüphane’nin karşısında bulunduğunu söyleyebilirim. Tarif vermek gerekirse, 7. Cadde’nin Akdeniz Caddesi ile kesiştiği noktadan yukarı doğru (batı yönüne) ilerlediğinizde bir blok sonra sinemanın önünde gelebilirsiniz. Tabii ki şu anda burada sinema yok. Sinemanın yerinde TRT Arı Stüdyosu bulunuyor. İsterseniz Arı Sineması’nın açılışını ve sonradan Arı Stüdyosu haline getirilişini kısaca anlatmaya başlayalım.

Açılış filmi: “San Sebastian’ın Topları”
Sinemanın açıldığı 1969 yılında ilkokulu bitirmiş ve ortaokula yeni başlamıştım. Sinemanın açıldığı gün, önünde büyük bir izdiham olmuştu. Bilet bulup girmek mümkün olmadı. Arı Sineması’nda oynayan ilk film, Türkçe adı “San Sebastian’ın Topları” olan, ‘La bataille de San Sebastian’ adlı 1968 yılı yapımı bir filmdi. Filmde başrolleri, Anthony Quinn, Charles Bronson ve Anjanette Comer gibi oyuncular paylaşmıştı. Arı Sineması, hep kaliteli yabancı filmler getirdi. Yabancı filmler dublajsız ve alt yazılı olarak oynatılırdı. Zaman içinde büyük konserlere, kongrelere, müzikallere de ev sahipliği yaptı.
Hiç unutmam; 1974 yılında Sophia Loren ve Richard Burton’un başrollerini paylaştığı “Il Viaggio” adlı filminin dünya galası, Arı Sineması’nda yapılmıştı. İtalyanların ünlü yönetmeni Vittorio De Sica’nın imzasını taşıyan film “Yolculuk” adıyla ülkemizde gösterilecekti. Sophia Loren ve eşi Carlo Ponti gala için Arı Sineması’na gelmişlerdi. Ben de İtalyanların bu ünlü yıldızını görebilmek için Arı Sineması önünde bekleyen kalabalığın arasına karışmıştım. Gala saat 21.00’deydi. Aynı saatlerde tek kanallı televizyonun fenomen dizisi “Kaçak” gösteriliyordu. İnsanlar Dr. Richard Kimble rolünde David Janssen’in oynadığı Kaçak’ı seyretmek ya da Sophia Loren’i görmek arasında kararsız kalmışlardı. Ama yine de Arı Sineması’nın önünde büyük bir kalabalık yığılmıştı. Kalabalık arasında bir espri dolaşıyordu; “Kaçak kaçmıyor ya…”
O gün başka birçok ünlünün de Arı Sineması’na gelişini izleme fırsatım olmuştu. Bunlar arasında, Zeki Müren, Ayla Algan ve Müjdat Gezen’i hatırlıyorum. Sophia Loren ve çevresindeki hatırlı kalabalık, sinemanın “Birinci” olarak adlandırılan en ön birkaç sırasına oturup filmi izlemişlerdi. Bu, bizim için şaşırtıcı bir durumdu. Çünkü bu koltuklar sinemanın en ucuz koltuklarıydı. Aradan bir yıl kadar geçmişti; Sydney Pollack’ın yönetmenliğini yaptığı, Robert Redford ile Faye Dunaway’in başrollerde oynadığı “Three Days Of The Condor” (Akbabanın Üç Günü) adlı filme gitmiştim. 1760 koltuk kapasiteli Arı Sineması’nda bilet bitmişti. Gişe görevlisi “sadece Birinci’de yer var” demişti. Ben de bilet alıp almamakta kararsız kalmıştım. Daha sonraki matinede şansımı denemeyi düşünürken görevli beni ikna edebilmek için “kardeşim, Sophia Loren bile kendi filmini birinciden izledi” demişti.

Zülfü Livaneli konseri

Arı Sineması ile ilgili anım çok fazla ama hepsini burada yazmak niyetinde değilim. Ancak, film dışında gittiğim ve beni çok etkileyen bir konseri anlatmak istiyorum. 1984 yılı sonu ya da 1985 yılı başlarıydı. Zülfü Livaneli bir konser için Ankara’ya Arı Sineması’na gelmişti. Uzun sürgün yıllarından sonra, önce İstanbul Şan Tiyatrosu’nda arkasından da Ankara’da konserler vermişti. 12 Eylül 1980 askeri darbesi malum, ülkede özgürlüğün kırıntısını dahi bırakmamıştı. Özellikle sol kesim ciddi sıkıntılar ve acılar yaşamıştı. Sokakta tanıdıklarımızla karşılaştığımızda selam vermekten korktuğumuz, insanların toplu olarak bulunduğu her türlü ortama girmekten çekindiğimiz, sustuğumuz, duymadığımız, her şeyi içimize attığımız sıkıntılı ve acılı günler geçirmiştik. 1984 yılı geldiğinde her şey düzelmemişti ama geleceğe biraz daha umutla bakabiliyorduk.
İşte böylesi bir dönemde Zülfü Livaneli, Ankara’ya konser vermeye gelmişti. Aslında konsere gitmeye karar vermek bile başlı başına bir cesaret işiydi. Ben bu anlamda katılımın nasıl olacağını çok merak ediyordum. Önceden biletimi almış ve konser saatinde sinemanın önüne gitmiştim. Niyetim, katılım çok az olursa dikkat çekmemek için konsere girmemek şeklindeydi. Sinemanın önüne geldiğimde şok olmuştum. Tam anlamıyla bir izdihamla karşılaşmıştım. Tüm biletler satılmış, dışarıda da ciddi bir kalabalık biletsiz kalmıştı. Konserde 1984 yılında yayınlanan ‘Ada’ plağından parçalar ağırlıktaydı. Bu plak sonrası Nokta Dergisi, Zülfü Livaneli’ye “Yılın müzisyeni” ödülü vermişti. Konserde, orkestra düzeni ve vokalistler kullanılması, eski sol konser geleneğinin değişime uğradığını gösteriyordu. Salonu tıka basa dolduran izleyicilerin heyecanını, ‘Özgürlük’ şarkısını bütün salon hep bir ağızdan söylerken yaşanılan coşkuyu ve gözümden akan yaşlara hakim olamayışımı unutmam mümkün değil.       

Sadece Ankara’nın değil, Türkiye’nin en büyük sineması
Ankara’da ilk sinemanın açıldığı 1920 yılından, Arı Sineması’nın açıldığı 1969 yılına kadar şehrin en büyük ve en modern sineması, tartışmasız Kızılay’daki Büyük Sinema olmuştu. 1550 koltuk kapasiteli Büyük Sinema’nın bu saltanatı, 1969 yılında 1760 koltuk sayısı ile Arı Sineması’nın açılışına kadar sürdü.
Arı Sineması’nın mimari projesini dönemin tanınmış mimarlarından Rahmi Bediz ve Demirtaş Kamçıl yaptılar. 1968 yılında onaylanan ve aynı yıl Mimarlar Odası Ankara Şubesi tarafından tescil edilen projede, sekreter üye olarak Yılmaz İnkaya’nın imzası bulunuyordu. Rahmi Bediz ve Demirtaş Kamçıl’ın Ankara’da 1952 yılında kurmuş oldukları mimarlık bürosu, 1980 yılına kadar yakından bildiğimiz birçok projeyi gerçekleştirdi. Bunlar arasında İsrail Evleri, MTA, TPAO, TRT Genel Müdürlük binası, Fransız Kültür, And Çarşısı, Onur Çarşısı, Moda Çarşısı, Soysal Han, Kuğulu Pasajı ve Arı Sineması sayılabilir.
12 bin metre kare inşaat alanı üzerine kurulmuş olan Arı Sineması binasının girişe göre hemen solunda zengin çeşidi ve oturma bölümüyle Arılar Pastanesi yer alıyordu.  İsteyen burada sinema saatine kadar vakit geçirebilir ve bir şeyler yiyip içebilirdi. Arı Sineması, kompleks mimari tasarımının yanı sıra iç düzenlemesiyle de dikkat çekiciydi. Sinemanın Balkon, Kulüp ve Salon şeklinde adlandırılan 3 katı vardı. Sinemaya giriş, bilet gişelerinin ve film tanıtım panolarının da bulunduğu bir ön bölümden yapılırdı. Bilet gişesinde dönen iki gözlü ahşap tabla bizim için oldukça yeniydi. Bir gözüne siz parayı koyardınız, diğer gözüne ise gişe görevlisi biletinizi koyardı. Tabla çevrildiğinde para ve bilet yer değiştirirdi. Böylece biletinizi aldıktan sonra kulüp adı verilen orta kattan sinemaya giriş yapabilirdiniz.
Sinema girişinde ve fuaye bölümünde duvarları seramik panolar süslerdi. Sinema girişinde yer alan pano Prof. Dr. Hamiye Çolakoğlu’nun, diğerleri ise seramik sanatçımız Cemil Eren’in eserleriydi. Fuaye bölümünde biri kulüp, diğeri salon kısmında iki küçük havuz bulunurdu. Dipleri parlak çakıl taşları ile doldurulmuş bu havuzlar şeffaf plastik bir madde ile kaplandıklarından, havuzun içi su dolu gibi dururdu. Arı Sineması’na gidip bu taşlara dokunmaya çalışmamış kişi sanırım yoktur. Oturma koltuklarının olduğu bölümlere, üzerinde “tekler” ve “çiftler” yazan iki ayrı kapıdan girilirdi. Tekler-çiftler meselesi, uzun yıllar bekarlar ya da evli ve sevgililer gibi yorumlanarak espri konusu yapılmıştı. Kapıların hemen arkasında ise fuaye bölümünden sızacak ışığı önlemek amacıyla bordo renkli kalın kadife perdeler bulunurdu.
Film başlamadan önce gong üç kez çalardı. İkincisinden sonra salonun ışıkları yavaş yavaş kararmaya ve renk değiştirmeye başlardı. Salonun tavanında bal peteğini çağrıştıracak şekilde yerleştirilmiş panellerden oluşan oldukça değişik ve ilginç bir aydınlatma sistemi vardı. Peteklerin renk değişimini izlemek başlı başına bir olaydı. Arkasından üzerinde Ziraat Bankası amblemi bulunan bal renkli büyük perde yavaş yavaş açılır ve film başlardı. Arı Sineması’nda filme geçilmeden önce Ziraat Bankası reklamı ve aynı banka tarafından hazırlanan haber kuşağı gösterilirdi. Reklam ve haber kuşağının fon müziği, Gioachino Rossini’nin ‘Sevil Beberi Operası’ uvertürüydü. Bu müzik kulağımıza o kadar yer etmişti ki, bugün bile bir yerde duysam aklıma hemen Ziraat Bankası ve Arı Sineması gelir.

Arı Sineması’ndan Arı Stüdyosu’na

Arı Sineması’nın içinde bulunduğu yapı topluluğu, Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Vakfı tarafından inşa edilmişti. Kooperatif, bu yapıyı kooperatifçilik eğitim sitesi olarak kurgulamıştı. Bu kurguya göre yapı topluluğu içinde sinema, tiyatro, düğün salonu, okul ve iş hanı gibi bölümler bulunuyordu. Yapı planlandığı gibi inşa edildi ancak planlandığı şekilde kullanılamadı.
Bunun nedeni, 1968 yılında Mithatpaşa Caddesi’ndeki binasında siyah-beyaz olarak yayına başlayan TRT’nin binaya talip olmasıydı. Kooperatif ve TRT yetkilileri arasında yapılan anlaşma sonrası binanın bir bölümü TRT’nin kullanımına verildi. Bir bölümünde Arı Sineması ve Arılar Pastanesi açıldı. Diğer bölümü ise kooperatifin kullanımında kaldı. TRT’ye verilen bölümde bulunan tiyatro, işlev değişikliği ile stüdyoya dönüştürüldü. Başlangıçta adı Arı Stüdyosu olan bu bölümün adı, 1974 yılında Orkut Stüdyosu olarak değiştirildi. Komplekste yer alan diğer bölümlerden işhanı, Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğü olarak kullanıldı. Günümüzde de aynı amaçla kullanılmaktadır. Kompleksin Arı Sineması olan bölümü son yıllarda kan kaybetmekle birlikte 1968 yılından 1985 yılına kadar sinema olarak varlığını sürdürdü. Arı Sineması, sinema sektörünün krize girdiği 1970’li yıllardan kısa süre önce açılmış olmasına karşın getirdiği kaliteli filmler ve son yıllarında da konserler sayesinde dayanabildi. 1985 yılı bitiminde TRT tarafından 49 yıllığına kiralanarak stüdyoya dönüştürüldü ve Arı Stüdyosu adıyla kullanıma açıldı. Stüdyoya dönüştürülme sırasında sinemanın mimari özelliklerinin korunduğu bilinmektedir. Arılar Pastanesi ise yanlış hatırlamıyorsam sinemanın kapanması sonrasında 7. Cadde üzerine taşındı. Pastanenin yerinde günümüzde Tarım Kredi Kooperatifleri Yardımlaşma Birliği Merkezi bulunmaktadır.

Bahçelievler Dedeman Sineması

“Akay Dedeman” ve “Bahçelievler Dedeman” adlarıyla bilinen Dedeman Sinemaları, 1971 yılı ortalarında açıldılar. Akay Dedeman, Bakanlıklar semtinde Akay Caddesi üzerinde bulunuyordu ve 1500 kişi kapasiteliydi. Burada filmlerin yanı sıra sık sık konserler de düzenlenirdi. Edip Akbayram, Nilüfer ve Cem Karaca konserlerini hatırlıyorum. Bu sinemada seyrettiğim filmler arasında Stanley Kubrick’in “2001 Uzay Macerası” filminden çok etkilenmiştim. Kapıdaki kalabalık hala gözümün önündedir. Akay Dedeman Sineması 70’li yılların ortalarından sonra kapandı. Yeri, önce gazino, sonra bar ve en son olarak da hastane binasına dönüştürüldü.
Bahçelievler’de bulunan Bahçelievler Dedeman Sineması 1400 kişilikti. Bahçelievler 3. Cadde No: 38-41 adresinde bulunan sinema, sinema sektörünün krize girdiği dönemde açılması ve aynı semtte Arı Sineması gibi güçlü bir rakibi bulunmasına karşın varlığını bir süre devam ettirmeyi başardı. Bu sinemaya gelen filmleri de kaçırmamaya çalıştığımı hatırlıyorum. Hatta bir keresinde Levent Kırca bir arkadaşıyla film izlemeye gelmiş ve tesadüf eseri önümdeki koltukta oturmuştu. Sinemanın tam olarak hangi tarihte kapandığını hatırlamıyorum. Tahminen 70’li yılların ortasında olmalı. Sinema binası bir süre kapalı kaldı. Bir ara MHP’ye bağlı kültür merkezi gibi kullanıldı. 1980 sonrası burası kapatıldıktan sonra sinema binası uzun süre boş kaldı. Daha sonra restore edilerek Bahçelievler On Sineması adı altında 2000’li yılların başında tekrar açıldı. Alt katı bowling salonu olan Bahçelievler On Sineması da uzun soluklu olamadı. Ankara’da ve Türkiye genelindeki çok sayıda sinemanın da sahibi olan Tüze Grup burayı aldı ve Bahçelievler Tüze On Sineması adıyla işletmeye başladı. Tüze Grup, 2007 yılında Avşar Film ile ortak oldu. Ancak geçirdiği ekonomik kriz sonrasında 2008 yılında sinema sektöründen çekildi. Bahçelievler Tüze On Sineması da aynı yıl kapandı.  

Yazan: Yavuz İşçen, Ocak 2013 Ankara
Kaynak: http://yavuziscen.blogspot.com
e-mail: yavuziscen@gmail.com

Notlar
1)    Bahçelievler’de cadde ve sokak isimleri son yıllarda değiştirildi. İsimlerle bu şekilde oynanmasını doğru bulmuyorum. Bu nedenle makalemde bilinçli olarak eski isimleri kullandım. Merak edenler için; Bahçelievler 7. Cadde (Aşkabat Caddesi), Bahçelievler 3. Cadde (Azerbeycan Caddesi), Bahçelievler 29. Sokak (61. Sokak), Bahçelievler 18. Sokak (66. Sokak), Emek Mahallesi 4. Cadde (Kazakistan Caddesi).
2)    Bahçelievler 18. Sokak’ta bulunan İrfan Demirkol’un sahibi olduğu Büyülü Fener Sineması’nı yeni bir sinema olduğu için makale kapsamı dışında bıraktım. Bu sinema şu anda Bahçelievler’de faal olan tek sinemadır.



1 yorum :


  1. Sevgili Yavuz bey,
    Do doğup büyüdüğüm Bahçelievler semtinin sinemalarını çok güzel bir dille anlatmışsınız keyifle okudum size teşekkür etmek istedim
    Selamlar 

    YanıtlaSil